Translate

Bu Blogda Ara

28 Kasım 2015 Cumartesi

Kangren

        Hani bazı insanlar, işleyip işlemedikleri belirsiz bir suç ya da bir türlü kabul etmek istemedikleri bir talihsizlik yüzünden içlerine kapanır, yakın ama tehlikeli bütün dostluklardan kendilerini soyutlayarak bütün avuntulara kulaklarını kaparlar, ruhlarının ta derinlerinde kangren olmuş bir yarayı saklarlar ve yanı başlarında her an  kendilerini tehdit eden bir sonuca karşı cesaretle savaşırlar ya, işte onların bu belirsizlik içindeki durumlarında da şiir ve yücelik buluyordum. daha çok yazıyor, o bazı insanların ve benim de yaşadığım bu durumu daha çok anlatmak istiyordum.

26 Kasım 2015 Perşembe

Beş Parasız

      Beş parasızdım, kadın beni etkileyecek güzellikte ve sarhoştu. O bomboş sokaklarda sağa sola salınarak yürüyen bacakları, parmaklarının arasındaki içki şişesi, gökyüzünün ışığıyla parıldayan o güzel yumuşak saçları gecenin o eşsiz karanlığında ahenkle hafif hafif uçuşurken, kendisi de düşmemek için  sürekli ritim tutarmışcasına yaylanıyordu. Bir süre gittikten sonra biranda durdu ve etrafına bakınarak hangi sokağa döneceğini düşünmeye başlamıştı. fazlasıyla içkili ve bir o kadar da sarhoş edici güzellikteydi. Uzaktan gizlice onu seyrediyordum. Aslında onu takip ediyor gibiydim. Çünkü çok çekici bir kadındı ve sarhoştu. Sola dönmeye karar vermişti, her haliyle evine gidiyor olduğu belliydi. O ıssız, kimsesiz sokaklarda şarkı söyleyerek ve elindeki bitmekte olan içki şişesiyle dans etmeye başlamıştı. Altındaki mini siyah deri eteği ona eşlik ediyor, her bacağını iki yana açtığında o da sanki oyuna eşlik ediyor gibi sallanıyordu. Hala uzaktaydım ve kadın çok güzeldi. Biran başı döndü ve yolda dizlerinin üzerine çökerek ayakta durmaya çalıştı. Daha fazla dayanamamıştım, hızlı adımlarla onun yanına yaklaşarak elimi nazikçe yardım edercesine ona doğru uzattım. Hafif bir gülümseme ile yerden yardım alarak ayağı kalktı. Yakından daha da güzeldi ve sarhoştu. Kirpiklerinin altındaki o masum bakışları, yorgunluktan kızarmış gözleri, içkiyle etkisini yitirmiş olan dudağındaki ruj kalıntıları, o narin güzel dudakları ve hala sarhoş olmakta olan bedeni beni etkisi altına almıştı bile. Tek kelime etmeden onunla birlikte yürümeye başlamıştım. Sadece yürüyorduk, o yürüyor ben ise onu seyrediyordum her adımında. Evine doğru ilerlemeye başlamıştı. Kapıyı açmak için çantasındaki olağanca şeyi yere dökmüştü ve sonunda anahtarı bulup bu sefer kapının deliğini bulmaya koyulmuştu. Ona yardım edecekken buldu ve açtı. Arkasını döndü, o güzel beyaz teni ve mavi gözleriyle bana bakıyordu. Evet artık yüz yüze gelmiştik ve bana içki şişesini uzatarak gülümsedi. Nazikçe aldım ve ona bir adım atacakken kapıyı suratıma kapatması bir oldu. Şaşkınlığımı  yüzümden atmaya çalışarak elimdeki içkiyi kafama diktim ve o bomboş sokaklarda salınarak yoluma devam ettim. Beş parasızdım ama içkim vardı.

6 Kasım 2015 Cuma

Kadın

Kadını tanımıyor olmalıydınız, onu aynı anda birçok yerde bulmuş olmalıydınız, bir otelde, bir sokakta, bir trende, bir bankta, bir barda, bir kitapta, bir filmde, kendinizde, sizde, sende, geceleri konacağı yeri, içini dolduran hıçkırıkları boşaltacağı yeri arayan kalkmış cinsel organının rasgeleleğinde. Onu tanımamış olmalıydınız, herkesin teninde gezindiğini bilmiyor, her orgazmdan sonra başka yataklarda uyuduğunu bilmemeliydiniz. Ona onu arzuladığınızı söylemeliydiniz, onu istediğinizi, ona, o bedene, o göğüslere, o kokuya, o güzelliğe, o bedenin dünyaya çocuk getirme tehlikesine, ne kuvvetli ne de kaslı engebeli olan o tüysüz biçime, o yüze, o çıplak tene sahip olmak istediğinizi söylersiniz. Peki ya başka ne isterdin ? diye sorar. Sevmek dersiniz. Seni, bana dokunduğun her anı, bana ayırdığın her zamanı, o dingin cinsel organının üzerinde, o bilmediğiniz yerde uyumayı istiyorum, dersiniz. Tanımadığınız belki de asla tanıyamayacağınız kadın yüzünüze bakarak gülümser.

7 Eylül 2015 Pazartesi

Elleri Boyalı Adam 2

           Kiralık! Kalabalık sokakların arasına sıkışmış, birbirinden bir kez bile kopmak istemeyen apartmanların beşinci katın sol penceresinin tam ortasına yapıştırılmış olan kiralık tabelası. Sıcaktan bunalmış insanların kendilerini attıkları o balkonlardaki bakışları altında neden yolun ortasında durduğumu, nereye baktığımı anlamaya çalışırlarken, ben o eve gözümü dikmiş geçmişimin en güzel belki de en kötü günlerimi aklıma getiriyor, getirdikçe iç geçiriyordum o tabelayı her görmemde. Çünkü o ev hayal kırıklığına uğramış kalplerin bir bütün olmasını sağlayan, o yatakta her hafta birlikte yatılıp ardından yakılan sigaraları keyifle içimize çektiğimiz mutlu aile yuvası gibi huzur veren bir yerdi. İnsanlardan kaçıp sığındığımız, istediğimiz zaman birbirimize rahatlıkla sarılabildiğimiz, bazen kaçıp sığındığımız bazen aynı yatakta aynı masada yemek yeyip uyuduğumuz yerdi. şimdi ise o ev başka insanların sığınacağı, uyuyacağı, ağlayacağı, mutlu olacağı, sevişeceği, yemek yiyeceği yer olacaktı. En kötü ve en güzel günlerimi onunla birlikte geçirdiğim o eve girmek için kendimde cesaret  arıyor ama bunu bir türlü beceremiyordum. Artık çok geçti, bir daha onunla yaşamayacak, onu göremeyecek ve yaşadıklarımızı da o evi de geçmişimizden bir parça olarak sineye çekecektik. Belki de tamamen unutacaktık: Dalgalı olan kısa saçlarını, bir aşkla bakan kahverengi gözlerini, o ince pürüzsüz bedenini, kasıklarıyla kalçası arasında kalan o doğum lekesini, ellerinin bedenimde gezdirdiği o saf dokunuşunu, pembe ve mor renginin bir arada olduğu dudaklarını ve bana baktığındaki o doyulmaz güzelliği. Bir daha kasıklarımda yatamayacaktı, beraber yatağa uzanıp biralarımızı yudumlayamayacaktık, gökyüzünü seyredemeyecek, birbirimize sarılamayacak, kavga edemeyecektik. Ve bir daha asla birbirimizi göremeyecektik, görsek bile hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatlarımıza devam edecek benim ona yazdığım bu yazıyı öğrenemeyecekti. Ne acı verici hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmek. Boş bir evin soğuk duvarlarında kendini aramak gibi

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Elleri boyalı adam

Sizler benim gibi değilsiniz, ben bir aptalım. Hayatı yanlış yaşayıp acılardan zevk alan bir aptal. Sizler benim gibi değilsiniz. Seviyorsunuz isterseniz sevişiyorsunuz, bir sorun olup terkedildiğinizde birkaç gün üzüldükten sonra yeni aşklara yelken açıyorsunuz. Bir gün çok aşık olup kavuşamasanız da bir süre ondan başkasına aşık olamıyor ve onu arıyorsunuz. Bir sokakta, bir bankta, bir barda, bir trende, bir filmde, kendinizde. Fakat birgün karşınıza onun yerini dolduramayacak olmasına rağmen birisi çıkıyor ve atıyorsunuz kendinizi onun kollarına.  Ve mutlusunuz. Elinizdekilerle mutlu olabilmesini biliyor ve çiçekten çiçeğe koşarak aşkın tadını çıkarıyorsunuz.  Ne mutlu size! Sahi ben bu zamana kadar ne kadar da yanlış yaşamışım şu hayatı. Bu yüzden benim gibi aptal olmayın da çıkın sokaklara ve çok sevin. Haykırın sevginizi. Siz kimsiniz ki aşkı böylesine ellere düşürüyorsunuz ? Ben bıraktım, çok da pişmanım şimdi ağlıyorum bazen gökyüzüne bakarken. Çünkü o evde boylu boyuna uzanmış bedenlerimizle birlikte bomboş olan duvarlara bakıp yaşamlarımızı anlatırdık birbirimize. Birlikte gökyüzünün daha güzel izlenebileceğini söylerdi bana. Şimdi geceleri her yıldızlara baktığımda ağlarım, ruhu duymaz, daha çok üzülürüm beni duyamadığı için. Aslında görmesini de istemem beni böylesine çaresiz.
         Size o adamın yanında neler hissettiğimi anlatayım. Onunla her görüştüğümüzde istemsizce suratımda oluşan gülücükler, onun kendinden emin bakışları karşısında hissettiğim o eziklik, ona duygularımı belli etmemeye çalıştığım her anda bedenimi saran o stres, otobüse bindiğimizde ona baktığım anlaşılmasın diye bana doğru kafasını her çevirişindeki kaçmalarım, ondan hoşlanmıyormuşcasına onu aşağılama çabalarım, yatağına uzanıp açtığı müzikleri dinlerken yanıma kıvrılırkenki verdiği heyecan, paramın olmadığı halde aldığım alkol ve sigara paketleri ona karşı söyleyemediğim her cümle için ardından yaktığım sigaralar ve tabiki onu nedensizce hayatımdan çıkarıp vedalaşamamam.  Onun beni öpmek istediği halde kendimden itip istemediğimi söylemem ve hoşçakal bile diyememem. Gökyüzüne bakmaya korkuyorum artık aklıma o gelir de mideme ağrılar girer diye. Şimdi etkisini göstermeye başlayan o aşk denilen hastalıktan kuetulmak için ilaç olarak başvuracağım başka erkekler girecek hayatıma. Ve o erkekler asla bu planın bir parçası olduklarını bilemeyecekler.  Bu yazıyı ona asla okutmayacağım, zaten bir daha onunla karşılaşacak da değiliz, karşılaşsak da ona sanki bu yazıyı hiç yazmamışım gibi bakacağım. Ve o, onun için yazdığım yazıyı asla farkedemeyecek.
        Size en çok canımı yakan şeyi de söyleyeyim mi ? Ne zaman bir yere gidecek olsam onun evinin önünden ya da sokağından geçmek zorunda kalıyorum. Kahkahalarımız, sessizce oturup susmamız, saatlerce aynı müziği dinleyip asla sıkılmamamız, kavgalarımız, içmelerimiz, beraber aynı yatakta aynı yastığa başımızı koyup uyumamız, aniden oluşan sarılmalarımız, sevişmelerimiz geliyor gözümün önüne. Bir kadının başına gelebilecek en kötü şeydi o adam. Sanki yeterince acı çekmiyormuşum gibi bir de Tanrı yoluma koymuştu bu adamı