Sanrılarımız içinde kurulan bu ebedi boşluğun temelinde yatan büyük
çaresizlik vardı. Tutsaklığın sonucunda oluşan ıstırap kıvılcımları, bizi kendi
pervanemiz peşinde dönmekten ziyade başka bir yola sürüklüyor, daha karmaşık
bir döngüde, bizi biz olmamızı sağlayan yaşama arzularımızdan uzak tutuyordu.
Sorgulamamıza dahi imkan tanınmayan toplumsal iç güdümlerde, cevabını gizli
saklı perde arkalarında, içimizde bir sır tutar gibi yaşamamızı sağlayan
veyahut zorunlu kılan toplumsal normlarda ararken, yaşamanın ne kadar heyecan
verici yönü ve anlamı vardı ki? Gerçek bütün çıplaklığıyla ortada durduğu halde
insan ona sırtını dönüp ayrı bir yol tutuyor ya da buna zorunlu bir şekilde itaat
etmek zorunda kalıyorsa, sanrılarımız içinde boşluğa ebediyen gömülmeye mahkum
kalacağımız gerçeği yadsınamazdı. Hiçbir şeyin hakikatten daha karmaşık,
hakikatten daha çapraşık olmayışı da insanı felakete sürüklemeye neden
oluyordu. Belki en çok korktuğumuz şey; toplumun süregelen kaygısız ve
kayıtsızlığına katılmaktı. Değişim için yaptığımız her evrensel form ne kadar
mükerrer ve muhteşem olursa olsun, akıbetinin yalnızca ilelebet çözülüp zeval
bulmasından geçiyordu. Bunların çoğu insanın içinde yaşadığı çöküş dönemlerinin
ayrılmaz bir karakteristiği olarak gelgeç heveslerden ibaret olacak, önüne
çıkan ilk engelde ya körelecek ya da törpülenerek uyum sağlamak zorunda
kalacaktı. Mesela bu karanlık dönemin her fanisi gibi o da boş bir kuruntudan
başka bir şey olmayan benlik davasının kurbanı sayılacaktı. Üstelik bu durumda
sahte kişilik ve karşı konulmaz pervanelerin ardında alçakgönüllü kılığına
bürünmüş insanlar en iflah olmaz ve yola gelmezi olarak karşınızda
belirecektir. Buna karşı doğan bütün huzursuzluk ve düzenlik, size
gösterilmekte olan belirli kılıklara bürünmüş insanların bu düzenin ayakta
tutulması gerektiği iddiasından vazgeçirmeyecekleridir. Bunlar zamanımızın
uyutma, avutma ve uyuşturma faaliyetlerinin ağından faydalanan ve her nasılsa
bunlardan nasibini almış kişilerdir. Dolayısıyla insanın kendisini açma ve açık
tutma çabasında sadece yakın gerçeği değil, yakınlaşmakta olanı da düşünüp,
hakimiyet ve sömürü çemberinin dışına kendisini atabilmelidir. Güdüsel meraklarımıza
yenik düşme bizi standartlarımızdaki dürtülerimizin bağlılığı dışına
çıkarmayıp, büyük sanrısal çaresizlik çukurunda cebelleşmenin ötesine
geçirmeyecektir. Bir devrin şartları ne kadar elverişsiz olursa olsun, o
elverişsizliği telafi eden yine bir devrin düşünce ve gerçekliği üzerindeki
etkisi olacaktır.
Çok güzel yazmışsın yüreğine kalemime sağlık
YanıtlaSilKalemine yüreğine sağlık çok güzel yazmışsın
YanıtlaSilelinize sağlık irem hanım okurken ruh hastası olduk
YanıtlaSilGerçekler insanları ruh hastası mı ediyor?
SilKararsızlığından faydalanır
YanıtlaSilKararsızlıktan faydalanan bir sıkıntı bu
YanıtlaSil