Yeni yolculuklarla birlikte başlayan yeni
hikayeler. Sıcak, bunaltıcı havanın esiri olmuş, buradan kurtulmak isterken, hayatımın
belki de en mutlu, heyecanlı ve en dorukta yaşayacağım günlerden bir tanesini
geçirme umuduyla, kulaklığımı takmış uzun bir serüvene, otostopa çıkmaya karar
vermiştim. Her şey Kaş’a gitme kararıyla başlamıştı. O hiç görmediğim, herkesin
hayranlıkla, bir aşkla bahsettiği yeri merak ediyor, içimdeki bu gitme isteğini
durduramıyordum. İnsanlar hep yeni yerler görmek, keşfetmek isterler ve her
zaman bunun daha fazlasını. Artık buna ben de hazırdım yeni bir gökyüzü, yeni
insanlar, içimi ısıtan bir güneş, maviyle turkuazın birleştiği deniz ve biraz
da huzur için. Elimi kaldırdım ve ilk serüvenime birinin beni aracına alması umuduyla
yola koyuldum. Suratımda anlam veremediğim sırıtmalar, içimi taşıran
heyecanımla, bir sigara yaktım ve yürümeye koyuldum. Yürüdükçe düşünüyor
düşündükçe içimdeki o heyecanı bastırmaya çalışıyordum her adımımda. Artık
sigaranın sonuna yaklaşıyordum ve tek bir araç bile beni almak için durmamıştı.
Hayat da öyle değil mi zaten, ne zaman bir şeye heveslensen yarıda bırakırdı
seni, umudunu kırar imkansız olduğunu düşündüğün an bir ışık doğururdu. İşte
ben de tam umudumu kaybetmişken beni esiri olduğum bu şehirden uzaklaştırmak
için bir şans doğmuştu. ‘Nereye ? ‘ Güneşe, denize, kuma, o merak ettiğim içimi
doldurup taşıran Kaş’a! Karanlık ve gökdelenlerle dolu olan bu şehirden
kurtulabilmek için bir adım attım ve artık uzun bir yola başlamıştım. Bazen en
lüks otomobiller, bazen kamyon arkalarında saçlarımın uçuşarak, rüzgarın tenime
çarptığı her hızda özgürlüğümü buluyor bazen de tır yataklarında sızarak
yolculuğun keyfini çıkarıyordum. Birçok insanla tanışmama sebep olan bu
macerada, kimi zaman kahkahalarla ortalığı delip geçerken kimi zaman da gerçek
dünyayla tanışıyordum. Bir araçtan diğer araca, bir insandan başka bir insana
süzülüyordu yaşamım. Saatler ilerledikçe ilerliyor ve bu eğlenceli yolculuğun
sonuna varıyordum. Gündüzün yerini gece almaya başlamış, ben ise Kaş’a
yaklaşmıştım. Denizin o masmavi güzelliği günbatımıyla birlikte gün yüzüne
çıkarken gözlerimi kapamıştım ve derin derin içime çekiyordum o eşsiz deniz
kokusunu. Oysa böyle şeylerin yalnızca hayallerde olacağını düşünürdüm, Sahiden
hayal miydi yoksa gerçekten gelmiş miydim ? Bahsedilenler kadar güzel olacağını
tahmin etmezken tam da şuanda, burada yer aldığıma inanamıyordum. Beni otelimin
kapısına kadar bırakan o nazik insanlara da. Aceleyle otele girip resepsiyondan
odamın anahtarlarını isteyerek yorgunluktan bitkin düşmüş olan bedenimi yatağa
atıp biraz dinlenmekti tek niyetim. Yirmi saatimi yollarda geçirdiğim, bundan
gram pişman olmayıp aksine yaşamımın en güzel anılarını biriktirdiğim bu
yolculukta, sıcak bir duş alarak deniz manzaralı, palmiyelerin sıcaktan
rüzgarla esip kavrulduğu ve beni de derinine çeken bu güzellikte yatağıma
uzanarak, gözlerimi kapamıştım. Denizin kıyıya vuruşundaki dalgaların seslerini
dinliyor diğer yandan da heyecanımı bastırmak için nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum.
Yorgunluktan sızmış olmalıyım ki, sabah olmuştu. Gözlerimi açtığımda sabahın
ilk ışıkları pencereden yüzüme vuran güneşi bütün tenimde hissediyor, o
sıcaklık bedenimin her bir hücresine dokunuyordu. Boylu boyuna uzanmış
yatağımdan kalkarak güneşin geldiği yöne, dışarıya bakıyordum pencereden. Biran
önce dışarı çıkıp bu güzelliği daha yakından görmeli, denizi tenimin her bir
noktasında hissetmeliydim. Sıcak bir kahve ve sigaranın ardından, üzerimi
değiştirip dışarı atmıştım kendimi. Rüya değildi ve ben buradaydım. Sabahın ilk
saatleriydi, sonu görünmeyen sahil, emekli yaşlı kesim amcalar çarşaf gibi olan
denize girmiş tadını çıkarıyor, şezlonglarda güneşlenmekten vücutları yanmış
turistler, kumdan kale yapan çocuklar ve karşımda mavinin en güzel tonu olan
deniz duruyordu. Daha fazla dayanamayıp koşarak kıyıya yaklaştım. Ayaklarımı
suya sokarkenki denizin verdiği o serin ürperti tüylerimi diken diken etmiş, suya
hızlıca girmektense bunun keyfini çıkarmayı yeğlemiştim. Su öyle berrak öyle
güzeldi ki, ayaklarımın çevresinde yüzen balıklar bana dokunduklarında
birbirlerinden habersiz kaçışıyorlardı. Heyecanımı içimde bastıramamış,
mutluluktan kalp atışlarımı kulaklarımda hissedebiliyordum. Ne soğuk ne de
sıcak olan denize dalıvermiştim. Gittikçe derinlere dalıyor, balıklarla
birlikte adeta dans eder gibi yüzüyordum. Özgürlüğü tanımlamam gerekirse
sanırım böyle bir şeydi. Su gibi, derin, sert ve yumuşak. Beş günümü dolu dolu
geçirdiğim bu yerde, her sabah böyle uyanıyor geceleri ise Kaş’ın o canlı
sokaklarında tanıdığım tanımadığım her insanla içiyor, geziyor, gülüyor ve
eğleniyordum. Gündüz tekne turları, akşam gece hayatlarıyla cıvıl cıvıl olan
şehirden sanki hiç gitmeyecekmişim gibi yaşıyordum. Kimi zaman alkolümü alıp
sabaha kadar denizin kayalara şiddetle çarpışını izlerken, kimi zaman
sokaklarda, gece kulüplerinde eğlencenin hat safhasını yaşıyordum. Her şeyi
yaşamıştım. Güneşlenerek kitap okumayı, uyumayı, sabahları uyanıp sahilde
koşmayı, tanımadığım insanlarla muhabbet edip kahkahalarımızla herkesi şenlendirmeyi,
içmeyi, gezmeyi, tozmayı ve en önemlisi de kendimi bulmayı.
Başarılı
YanıtlaSilteşekkürler
YanıtlaSilNeye ihtiyacım var sorusu soran her 325 insandan 298 inin buna diyebileceği bir macera. Arzuladım şuan ☺️🤟
YanıtlaSilGayet duru, samimi.. Kaşa giderkenki heyecanla yazmaya devam etmelisin, çok güzel işler çıkacağı aşikar.
YanıtlaSil