Translate

Bu Blogda Ara

13 Ekim 2017 Cuma

Hastane

O eve gelmiştim, uyuyordu. Uykusundan kaldırmak istemiyor diğer yandan da hastaneye gitmemiz gerektiğini biliyordum. Yavaşça yanına yaklaştım, kahverengi kumral dalgalı yumuşak saçları, esmere yakın ten rengi, göz kapaklarındaki uyku belirtisi, pembe dudaklarının hafif aralıklı haline bakıyordum öylece. Yavaşça dokunarak ona seslendim. ‘Uyan!’ yavaşça gözlerini açarak yataktan çıkmak istemiyormuşçasına bana o güzel bakışlarıyla baktı. ‘Hazırlanman gerek, biliyorsun seni bir yere götüreceğim’ dedim. Nereye gideceğini bilmiyor ve diğer yandan da o yataktan ayrılmak istemiyordu. Kalktı, o keskin suratıyla bana bakıyordu öylece, öyle güzel. Üzerine giyeceği şeyleri seçti hızlı bir biçimde. Halsiz ve o zayıf çelimsiz vücuduna giydi giysilerini. Çıktık, bir sigara yakıldı durağa kadar ve yürümeye devam edildi. Şaşkın ifadelerle yüzüme bakıyor nereye gideceğimizi kestirmeye çalışıyordu. Otobüse bindik, kalabalık ve leş insanların arasında rahatsız hissediyorduk kendimizi. İkimiz de insanları sevmiyor, yalnız kalmaktan daha çok zevk alıyorduk. Gideceğimiz yer sanki daha çok uzuyor, yol bitmek bilmiyordu. Önümde boş bir koltuğa oturmuş, müziğin kulağıma verdiği huzur ile birlikte onu izliyor, saçlarındaki o renk ahengini, boynundaki inanılmaz tenini, duruşundaki kendinden emin kişiliğini ezberlemiş, otobüsten biran önce inip bir dal sigara yakmayı bekliyordum. Sonunda kalabalıklar arasından kurtulmuş yine sokağa atmıştık kendimizi. Yakılan sigaraların verdiği huzurla birlikte hastaneye girerek verdiğim mücadeleyi tamamlamak üzere doktorun odasına doğru ilerledik. Ama çok geçti, bazen bazı şeyler için geç kalmış oluruz, onun bakışları altında ezildiğimi hissediyordum. Onun uykusunu bölüp buralara kadar getirmekle hata yapmıştım belki de. Kızgın, yorgun ve açtım. Binlerce insanın beklediği durağa gelerek kalabalıklar arasında otobüse binip sadece gitmek istiyorduk, sakin ve biraz da olsa huzur dolu olan evimize. Oturduk, insanların pislikleriyle dolu olan, binlerce kişinin dokunduğu, düşündüğü, sabahları işe gitmek için aceleyle yetişip burada uykuya devam edilen, müzik dinlenilen, dertlenilen otobüse oturmuştuk. Kendimden bile çok sevdiğim kulaklığımı çıkarmış, ondan etkilendiğim anlaşılmasın diye ters cevaplar veriyor, diğer yandan da uykusundan alıkoyduğum için mahcup oluyordum her seferinde. Ona bakmamak için suratımda oluşan saçma hareketler, onu merak edercesine camdaki yansımasına takılıp izlemem, konuşmayı pek sevmediğim halde konuşmak için her dönmemde ağzımdan hiçbir kelimenin çıkmaması beni endişeye itiyor, ondan kaçmak için her yolu deniyordum.  Bir şeyin farkındaydım;  ben ondan etkileniyor ve buna karşı koyamıyordum. Bir sigara daha yakıldı otobüsten inip kalabalıkların arasından geçip eve gidene kadar. Akşam olmuştu, yorgun ve açtık bir o kadar da üşümüştük. Karanlığı severdik biz, kendi yalnızlığımızda saatlerce sessiz kalıp susmayı. Karanlığın içinden küçük olan sobayı yaktı, etraf kırmızı olmuş üzerimizdeki montu çıkarmış o yatağa ben ise köşeye serilmiştim bile. Oturduk, hiçbir şey konuşmuyorduk, sadece yan yana oturmuş birbirimizden herhangi bir tepki bekliyorduk. Tepkiyi veren o olmuştu, zaten her zaman o yapardı bu nazik dokunuşu. Biz konuşarak değil bedenlerimizle iletişime geçerdik hep. Dudaklarıma hafif ama bir o kadar etkili olan dudaklarını ahenkle dans ettirircesine sunuyordu. Elleri vücudumda şarkı söylüyordu adeta, dudakları ise beni bırakmıyor gözlerindeki duygularını hissedebiliyordum. Bedenlerimizin birleşmesine engel olan kıyafetleri bir bir atıyor tenimizi her sevişmemizdeki gibi en baştan tanımaya yola koyuluyorduk.  Çeşitli türdeki çiçeklerin ve çam ağacının birleşmesi ile oluşan kendini bir o kadar etkisi altına aldığı tarif edilemez kokusu tenime her değdiğindeki verdiği heyecan ile birleştiğinde kendime engel olamıyor, ona doğru süzülüyordum. Kapılmamam gerekiyordu, bana her dokunuşunda duygularım artıyor diğer yandan da kendimi hiçbir şey hissediyordum. Sevgiyle öptüğü dudaklarını ittim dudaklarımdan. Fazlasıyla şaşırmış ve bir cevap bekliyordu benden. Bahaneler üreterek kaçmak istemiştim fakat beni tutup konuşmak istiyordu. Çıplak bedenlerimizle yatağa yan yana oturmuş ben susuyor o ise beni bekliyordu konuşmam için. Bir yolunu bulup bana her soru işaretiyle baktığında kaçtım, kaçmayı her seferinde çok güzel başarıyordum. Belki de yapabildiğim tek şey buydu. Onun etkisi altında kalmamak için elimden geldiğince tersliyor sanki ondan nefret ediyormuşçasına bir tavır sergiliyordum. Apar topar üzerimi giyinip sigara yakıp gitmekti tek niyetim ve hep bunu yapardım. Artık sokaktaydım o ise ardımdan bakmakla yetinmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder