Translate

Bu Blogda Ara

26 Ekim 2017 Perşembe

Aşk

Aşk neydi ? şehvet ve arzuların birleşmesiyle oluşan bir tür zevk mi, bitter çikolatanın ağzında bıraktığı tatlıyla karışık acı gibi mi, bir matematikte trigonometriyi çözer gibi mi yoksa arıların yaptığı gibi bütün çiçeklerden alınan polenleri birleştirip kendilerine yarattıkları farklı bir tat çıkarma eylemi mi ? Bütün bu kafamda oluşturduğum soruların cevabını bulabilmek için bir arayış peşinde olmaktan ziyade, hissederek ve gerçekten bunun ne tür bir duygu olduğunu keşfetmek isteyerek yola çıkmış bulunmaktayım. Bu yolda nasıl bir mücadele vereceğimle alakalı tek fikrim bile olmamasına rağmen, düşüncelerim burada karmaşıklığa sürükleniyor ve aşkın bir baş kaldırıştan ziyade duvarları yıkıp, engelleri aşmak olduğunu ve mutluluğun da hüznün de bir arada yaşandığı, ağızda tat bırakıp vazgeçilemeyen duygu olduğu taraftarıyım. Bu yüzdendir ki, yaşamınızda yer ettiğiniz ne varsa bu aşk denilen ve tadına varamadığınız soyut kavramı da koymanızı tavsiye ederim. Çünkü yaşamayı öğrenmeye çalışmak sizi dünyaya bağlayan tek şey olacaktır.

19 Ekim 2017 Perşembe

Ayna

Aynaya bakıyorsun, aynadaki yansımanın sen olduğunu bilmeden. Onunla konuşmaya başlıyorsun daha sonra, sen konuşuyorsun o dinliyor. O hep susuyor, seni izliyor, sen ne yapsan aynısını tekrarlıyor. Sen yine konuşmaya başlıyorsun, yaşamını, yaşamından götürülenleri, acını, mutluluğunu, üzüntünü, hayallerini, gitmek istediğin yerleri, geceleri gökyüzünü seyrederek uykuya dalmayı anlatıyorsun ve o yine susuyor, sen olduğunu bilmeden

17 Ekim 2017 Salı

Doğum

    Milyarlarca insanın birleşmesiyle o en yüce zevklerinden çıkan sperm ürünlerinin milyonları geçip, tek bir yumurtaya egemen olma çabası yüzünden benim bu dünyadaki varoluşuma sebep olması, hayatıma müdahale edilip, bu zamana kadar da devam edilmesi o afacan sperm sayesinde dünyaya gelişim en büyük saçmalıktı.

13 Ekim 2017 Cuma

Hastane

O eve gelmiştim, uyuyordu. Uykusundan kaldırmak istemiyor diğer yandan da hastaneye gitmemiz gerektiğini biliyordum. Yavaşça yanına yaklaştım, kahverengi kumral dalgalı yumuşak saçları, esmere yakın ten rengi, göz kapaklarındaki uyku belirtisi, pembe dudaklarının hafif aralıklı haline bakıyordum öylece. Yavaşça dokunarak ona seslendim. ‘Uyan!’ yavaşça gözlerini açarak yataktan çıkmak istemiyormuşçasına bana o güzel bakışlarıyla baktı. ‘Hazırlanman gerek, biliyorsun seni bir yere götüreceğim’ dedim. Nereye gideceğini bilmiyor ve diğer yandan da o yataktan ayrılmak istemiyordu. Kalktı, o keskin suratıyla bana bakıyordu öylece, öyle güzel. Üzerine giyeceği şeyleri seçti hızlı bir biçimde. Halsiz ve o zayıf çelimsiz vücuduna giydi giysilerini. Çıktık, bir sigara yakıldı durağa kadar ve yürümeye devam edildi. Şaşkın ifadelerle yüzüme bakıyor nereye gideceğimizi kestirmeye çalışıyordu. Otobüse bindik, kalabalık ve leş insanların arasında rahatsız hissediyorduk kendimizi. İkimiz de insanları sevmiyor, yalnız kalmaktan daha çok zevk alıyorduk. Gideceğimiz yer sanki daha çok uzuyor, yol bitmek bilmiyordu. Önümde boş bir koltuğa oturmuş, müziğin kulağıma verdiği huzur ile birlikte onu izliyor, saçlarındaki o renk ahengini, boynundaki inanılmaz tenini, duruşundaki kendinden emin kişiliğini ezberlemiş, otobüsten biran önce inip bir dal sigara yakmayı bekliyordum. Sonunda kalabalıklar arasından kurtulmuş yine sokağa atmıştık kendimizi. Yakılan sigaraların verdiği huzurla birlikte hastaneye girerek verdiğim mücadeleyi tamamlamak üzere doktorun odasına doğru ilerledik. Ama çok geçti, bazen bazı şeyler için geç kalmış oluruz, onun bakışları altında ezildiğimi hissediyordum. Onun uykusunu bölüp buralara kadar getirmekle hata yapmıştım belki de. Kızgın, yorgun ve açtım. Binlerce insanın beklediği durağa gelerek kalabalıklar arasında otobüse binip sadece gitmek istiyorduk, sakin ve biraz da olsa huzur dolu olan evimize. Oturduk, insanların pislikleriyle dolu olan, binlerce kişinin dokunduğu, düşündüğü, sabahları işe gitmek için aceleyle yetişip burada uykuya devam edilen, müzik dinlenilen, dertlenilen otobüse oturmuştuk. Kendimden bile çok sevdiğim kulaklığımı çıkarmış, ondan etkilendiğim anlaşılmasın diye ters cevaplar veriyor, diğer yandan da uykusundan alıkoyduğum için mahcup oluyordum her seferinde. Ona bakmamak için suratımda oluşan saçma hareketler, onu merak edercesine camdaki yansımasına takılıp izlemem, konuşmayı pek sevmediğim halde konuşmak için her dönmemde ağzımdan hiçbir kelimenin çıkmaması beni endişeye itiyor, ondan kaçmak için her yolu deniyordum.  Bir şeyin farkındaydım;  ben ondan etkileniyor ve buna karşı koyamıyordum. Bir sigara daha yakıldı otobüsten inip kalabalıkların arasından geçip eve gidene kadar. Akşam olmuştu, yorgun ve açtık bir o kadar da üşümüştük. Karanlığı severdik biz, kendi yalnızlığımızda saatlerce sessiz kalıp susmayı. Karanlığın içinden küçük olan sobayı yaktı, etraf kırmızı olmuş üzerimizdeki montu çıkarmış o yatağa ben ise köşeye serilmiştim bile. Oturduk, hiçbir şey konuşmuyorduk, sadece yan yana oturmuş birbirimizden herhangi bir tepki bekliyorduk. Tepkiyi veren o olmuştu, zaten her zaman o yapardı bu nazik dokunuşu. Biz konuşarak değil bedenlerimizle iletişime geçerdik hep. Dudaklarıma hafif ama bir o kadar etkili olan dudaklarını ahenkle dans ettirircesine sunuyordu. Elleri vücudumda şarkı söylüyordu adeta, dudakları ise beni bırakmıyor gözlerindeki duygularını hissedebiliyordum. Bedenlerimizin birleşmesine engel olan kıyafetleri bir bir atıyor tenimizi her sevişmemizdeki gibi en baştan tanımaya yola koyuluyorduk.  Çeşitli türdeki çiçeklerin ve çam ağacının birleşmesi ile oluşan kendini bir o kadar etkisi altına aldığı tarif edilemez kokusu tenime her değdiğindeki verdiği heyecan ile birleştiğinde kendime engel olamıyor, ona doğru süzülüyordum. Kapılmamam gerekiyordu, bana her dokunuşunda duygularım artıyor diğer yandan da kendimi hiçbir şey hissediyordum. Sevgiyle öptüğü dudaklarını ittim dudaklarımdan. Fazlasıyla şaşırmış ve bir cevap bekliyordu benden. Bahaneler üreterek kaçmak istemiştim fakat beni tutup konuşmak istiyordu. Çıplak bedenlerimizle yatağa yan yana oturmuş ben susuyor o ise beni bekliyordu konuşmam için. Bir yolunu bulup bana her soru işaretiyle baktığında kaçtım, kaçmayı her seferinde çok güzel başarıyordum. Belki de yapabildiğim tek şey buydu. Onun etkisi altında kalmamak için elimden geldiğince tersliyor sanki ondan nefret ediyormuşçasına bir tavır sergiliyordum. Apar topar üzerimi giyinip sigara yakıp gitmekti tek niyetim ve hep bunu yapardım. Artık sokaktaydım o ise ardımdan bakmakla yetinmişti.

Yabancı

Uyandığımda  yabancılaşmıştım.  Kendimden, odamdan, odadaki duvarlardan, dolaplardan, aynalardan, insanlardan, kısacası her şeyden öyle yabancılaşmıştım ki, artık ne kendimi ne de etrafımdaki olanları tanıyabiliyordum. Kalktım, her yanı kan revan olmuş yatağımdan dışarıya baktım pencereden. Hava soğuk, etrafı kaplayan beyazlıktan hiçbir şey görünmüyor ve sessizdi. Loş ışıklar arasında havanın yeni aydınlanmasıyla birlikte gecemin bittiğini fark ettim. Artık uyuma vaktiydi ve hava kararınca yozlaşmakta olan hayatıma yeniden başlayacaktım. Yalnızdım, uyudum, saatlerce sanki hiç uyumuyormuşçasına uyudum. Dünyanın saçmalığını görmemek için her seferinde gözlerimi gün yüzüne kapıyordum. Ben geceleri severdim, karanlık sokakları, tinercileri, o bomboş sokaklarda elinde içki şişesiyle oradan oraya yaylanan insanları severdim. Gece çöplerden yemek arayanları, sokak kedilerini ve yalnız insanları severdim. Gerçekleri birkaç kat daha gördükleri, kendilerini soyutladıkları bu dünyadaki yaşamlarını sadece yalnızlığa, içkiye ve sigaraya verenleri severdim.

6 Ekim 2017 Cuma

Anka Kuşu

                                                                                                         

      Hatırladığım tek şey karanlık bir dünyada var olduğumdu. Yeryüzüne indiğimde yalnız ve boştum. İnsanlar bir koşuşturma halinde, gökyüzü gece gibi derin ve karanlık, mutluluktan eser yoktu. Karanlıkta herkesle çarpışabilirdi insan.  Ve ben de bir insana çarpmıştım bu derinliğin ortasında. Görkemimden etkilenmiş olmalı ki gözleri parlamıştı bu karanlıkta. Teni bir o kadar pürüzsüz, sarıya çalan saçlarıyla ışığım olan insanın. Hayatım berbat gidiyorken inanılması güç bir umut vardı içimin en derinlerinde. Ben bir Anka kuşu ve sen özgürlüğümün parçasıydın. Hayata kendim tutunan, kimseye muhtaç olmayan, kanatlarımın huzurunda nefes alan, herkese kendimden fazla koşarak yardım eden bir varlıktım. Sen, bu kötü dünyada melek, yaşamında bana muhtaç olan karanlığımın ışığıydın. Bütün zorluklara rağmen yapılması gereken daha çok şey vardı. Özgürlüğümün parçası olan karanlıktaki o insan, hayatının en derinliklerinde, acılarının katlanılmaz zamanında bana tutunmayı seçmiş bulunuyordu. Ve ben onun tek çaresiydim.  Nefesinin içinde bulunduğum, gülünce gözlerinin yanında oluşan mutluluk kırışıklıkları, saçlarıyla teninin birbiriyle olan ahenkliği, kahverengiye çalan gözleri, pembe ve bir o kadar mutsuzluğuna umut kattığım narin yumuşak dudakları, boynundaki beni etkisi altına alan o taze çiçek ve kestane kokusu, kasıklarındaki acılarından bir haber ama o eşsiz güzelliği bir tek benim gördüğüm cenneti, çarpışabileceğim tek inanılmaz insan anlamına geliyordu. Bir kuşun aşık olabileceği imkansızın ötesindeydi. O gün ölümümün yaklaştığını anlamıştım. Uçmak için kullandığım kanatlarım beni taşıyamıyordu artık. Kimse beni bu halde görmemeliydi. İki seçeneğim vardı;  ya yaşayarak ölümü bekleyecektim ya da ölerek küllerimden yeniden doğacaktım..

20 Eylül 2017 Çarşamba

son gün

Karşınıza bir gün hiç beklemediğiniz bir anda biri çıkıyor ve onu tanımadığınız halde hayatına sürpriz bir şekilde giriyorsunuz. Buna ne aşk ne sevgi ne de bir duygu yükleyebiliyorsunuz. Uzun zamandır hiç mutlu olmadığınız kadar mutlu oluyor, nefes aldığınızı hissedebiliyorsunuz. Her gün birbirinize olan gülüşlerinizi, yorgunluktan bitkin düşmüş köşelere yığılmış bedenlerinizi, kokunuzu, nefesinizi, dudaklarınızı, ellerinizi, birbirinizin teninde gezdirdiğiniz o nazik dokunuşlarınızı, sabah uyandığınızda birbirinize armağan olarak verdiğiniz küçük öpücüklerinizi, sarhoş olduğunuz halde unutmayışlarınızı, veda ederken kopamayışınızı hissediyorsunuz. Birbirinizde etki yarattığınız, bırakmak istemediğiniz halde gitmeye müsaade ettiğiniz ve buna bir anlam veremediğiniz duygularınız, özlemle birleşip yeniden bir gün birlikte olma umuduyla yanıp tutuşurken yazamadığınız, söyleyemediğiniz her şey için geç olmaması umuduyla bir adım atmak istiyorsunuz. Mesafeler için, yıllardır tadamadığınız ama onunla yeniden tatma fırsatı bulduğunuz mutluluğunuz için, cesaretinizi toplayıp bu satırları yalnızca ona okuyabilmek için bugün, tam da şuanda, kalp atışlarınızın yeniden bir atması için ona olan içinizde biriktirdiğiniz ne varsa söyleyebilmek adına bunları yazıyorsunuz. Sadece yaşamanın tadını aldığınız için.

20 Ağustos 2017 Pazar

Gerçek dünya

Biyolojik olarak size gösterilen ya da vaat edilen bu insanlar, elbet bir gün gidecekler ve bu kara parçasında hayatta kalabilmek için mücadele edeceğiz. Kimi zaman en büyük darbeyi en yakın dostlarımızdan alırken kimi zaman da en büyük desteği onlardan göreceğiz. Lakin korkularımız bizi asla yapmak istediğimiz başarı ve becerilerden uzak tutmamalı, aksine düşmek sizi kalkarken daha çok güçlendirmeli. Ve her yıkılışın sonunda bir zaferin olacağını da unutmamak gerek

27 Temmuz 2017 Perşembe

Gece

Uyandığımda  yabancılaşmıştım.  Kendimden, odadaki duvarlardan, dolaplardan, aynalardan, insanlardan, kısacası her şeyden öyle yabancılaştım ki artık ne kendimi ne de onları tanıyabiliyordum. Kalktım, her yanı kan revan olmuş yatağımdan kalktım ve dışarıya baktım pencereden. Hava soğuk, etraf beyazlıktan görünmüyor ve sessizdi. Loş ışıklar arasında havanın yeni aydınlanmasıyla birlikte gecemin bittiğini fark ettim. Artık uyuma vaktiydi ve hava kararınca hayatıma yeniden başlayacaktım.  Yalnızdım, uyudum, saatlerce uyudum. Dünyanın saçmalığını görmemek için gözlerimi gün yüzüne kapıyordum. Ben geceleri severdim, karanlık sokakları, tinercileri, o bomboş sokaklarda elinde içki şişesiyle oradan oraya yaylanan insanları severdim. Gece çöplerden yemek arayanları, sokak kedilerini ve yalnız insanları severdim. Gerçekleri bir kat daha gördükleri, kendilerini soyutladıkları bu dünyadaki yaşamlarını sadece yalnızlığa, içkiye ve sigaraya verenleri severdim.

16 Temmuz 2017 Pazar

Yolculuk

Yeni yolculuklarla birlikte başlayan yeni satırlar. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi sonu gelmez bir uçurum gibi sadece ve sadece bu yazdıklarıma, yazacaklarıma önem vermeksizin devam etmek beni huzurlu kılıyor. Etrafındaki karmaşık gibi görünen ama çözülmesi bir o kadar kolay olan insanları izleyip nasıl kestirebileceğini öğrendiğin an artık herkes sana saçma gelmeye başlıyor ve bu satırlar dökülüyor kelimelerin ardından. İnsanları gözlemleyip düşüneceğime gerizekalının teki olmayı yeğlerdim. Çünkü çok düşünmek ve insanları tahlilden geçirmek bir süre sonra beynini bir mayın tarlası haline getirip yok edebiliyor. Bu yaşta ölmeyi göze almış biri olarak sizi uyarmak istiyorum; asla insanlara yaklaşmayın, atom bombası bile saniyesinde öldürür canlıları, insanlar ömür boyu süründürür.